SPD Başkanı Yıldız : Su Yönetiminde Paradigma Değişmeli
SPD Başkanı Yıldız: Paradigma Değişmeli. Ekolojik tabanlı, sosyal, toplumsal açıdan duyarlı ve gerçekçi su politikaları gerekli
GündemRopörtajlar17 Aralık 2021
ANKARA-UHA HABER / Değerli okurlar bu haftaki röportaj konuğumuz, Su ve Enerji Politikaları Uzmanı, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Uluslararası Su Kaynakları Bölümü Öğr. Görevlisi Dursun YILDIZ.
Aynı zaman bir inşaat mühendisi olan Dursun YILDIZ, 1958 yılında Samsun’da doğdu, 1981 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Daha sonra DSİ Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başladı. Bu dönemde Hollanda ve ABD’de lisansüstü mesleki teknik eğitim ve uygulama programlarına katıldı. ATAUM’da “AB Temel Eğitimi ve “Uluslararası İlişkiler Uzmanlık Programları”nı izledi. Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırma Merkezi’nde Su Politikaları alanında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. DSİ’ de Teknik Araştırma ve İçme suyu Dairesi Başkanlıkları’nda Şube Müdürlüğü ve Daire Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Bu dönem içinde Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi ve Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırma Merkezinde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak ders verdi. UMAG’da su ve enerji politikaları konusunda konferanslar verdi. 2007 yılında DSİ’den emekliye ayrıldı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve İnşaat Mühendisleri Odası’nda çeşitli dönemlerde Yönetim Kurulu Üyeliği ve İkinci Başkanlık görevlerinde de bulunan Dursun YILDIZ’ın mesleki, teknik, teknopolitik ve hidropolitik alanlarında yurt içi ve yurt dışında yayınlanmış çok sayıda teknik rapor, bildiri ve makalelerinin yanı sıra altı adet kitabı var.
Dursun YILDIZ, Türkiye Ziraatçiler Derneği tarafından Su Politikaları konusundaki araştırmaları nedeniyle “2008 Yılı Başarı Ödülü”ne layık görüldü. Halen kendi Mühendislik ve Müşavirlik firmasını yürüten Dursun YILDIZ evli ve iki çocuk babası.
UHA HABER : Evet sayın Yıldız, Su politikaları konusunda son derece önemli bir donanıma sahip bulunuyorsunuz. Hatta bu konuda bir çok kitap, makale çalışmalarınızın yanı sıra çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak öğrenci yetiştirdiğinizi biliyoruz. İlk sorum ‘Sürdürülebilir su yönetiminde eğitimin rolü sizce nedir?’
Dursun YILDIZ : Su Kaynaklarının korunması sadece suyun tasarruflu kullanılması değildir. Konu çok daha kapsamlı ele alınması gereken bir konu olup bu da doğal çevrenin ve su çevrimi dahil doğadaki tüm çevrimlerin zarar görmesini önleyecek bir bilgi ve bilinç gerektirir. Ayrıca Su Politikalarının sürdürülebilir uygulanması için de su yönetimi anlayışının katılımcı ve şeffaf olması lazım . Burada da önce bilgi sonra da yüksek toplumsal bilinç ihtiyacı ortaya çıkıyor. Su politikalarının uygulanmasında verimlilik artışı ve suyun sürdürülebilir kullanımı için hem su yöneticisinin hem de su kullanıcısının doğaya ve topluma karşı etik ve sorumlu davranması gerekir. Bunun oluşmasının ilk aşaması bu konuda bilgili bir toplum oluşturmak ve daha sonra bunu toplumsal bir bilince dönüştürmek olmalıdır. Kısaca su yönetiminde paradigma değişmeli. Ekolojik tabanlı, sosyal, toplumsal duyarlı ve gerçekçi su politikaları gerekli.
UHA HABER : Peki kısaca “Sürdürülebilirlik” nedir ?
Dursun YILDIZ : Sürdürülebilirlik birçok alanda bugünün hedef ve ihtiyaçlarının, gelecek jenerasyonların hedef ve taleplerini tehlikeye sokmadan karşılanması; gelişmenin bu felsefe içinde gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir. Ancak bu tanım daha geniş bir bağlamda ele alınmalıdır Bu anlamda sürdürülebilir olması gereken şey sadece kaynakların kullanımı değildir. Tüm kaynakların toplumsal fayda, fırsat ve olanak eşitliği ve evrensel insan hakları ve tüm canlıların yaşama hakları dikkate alınarak geliştirilmesi ve kullanımı sürdürülebilir olmalıdır. Tüm canlıların yaşama hakkının gözetilmesi sürdürülebilirlik anlayışının esası olmalıdır. Bu kapsamda kaynaklarımızın geliştirilmesi ve yönetiminde sürdürülebilirliğin sağlanması için sadece ekonomik açıdan verimliğin sağlanması yeterli olmaz .Bunun yanı sıra, sosyal açıdan eşitliği gözeten (hakça)” “doğal çevre açısından ekolojik dengeyi koruyan (ekolojik tabanlı yönetim) ” kararların verilmesi gereklidir.
UHA HABER : Doğal göllerimiz üzerindeki tehditler artıyor. Birçok gölümüz kurudu. Ne yapmalıyız ?
Dursun YILDIZ : Doğal göllerimiz iklim değişikliği etkilerinin yanısıra hatalı su kaynakları planlaması, eksik ve hatalı su yönetimi ve iklim değişikliği etkileri nedenleriyle çok önemli sorunlar yaşıyor. Ülkemizdeki doğal göller ve sulak alanlar su miktarındaki azalmalar, biyolojik çeşitliliklerin ortadan kalkması ve su kalitesindeki bozulma tehdidi altında. Doğal göl ve sulak alanlarımızda artan bu tehditlerin ve oluşacak risklerin önlenmesi amacıyla 2017 yılında ’Göller ve Sulak Alanlar Eylem Planı 2017-2023 ” hazırlandı. Bu plan kapsamında tespit ve izleme çalışmaları yapıldı.300 ü aşkın göl tespit edildi. Bu Eylem Planı İş Programında, Doğal Göllerde Kalite Ve Miktar İyileştirme Çalışmalarının da 2017 yılından itibaren başlatılması ve 2023 yılına kadar tamamlanması yer alıyor. Ancak bu konuda yeterli ilerlemenin sağlanabildiğini düşünmüyorum. Çünkü bunun için nehir havzası ölçeğinde bütünleşik bir yönetime ihtiyaç var. Bunu halen başarabilmiş değiliz.
Son dönemde kısa süre içinde tamamlanan yüzlerce Gölet ve Sulama projelerinin planlamasının ve işletme planlarının nehir havzası bütünlüğü içinde ele alınmamış olmasının göllerimizde yaşanan olumsuzluklarda etkili olduğunu düşünüyorum. Ayrıca göllerimizin su kütleleri bugüne kadar çok başlı ve çok parçalı bir koruma ve yönetim anlayışı ile tekil olarak ele alındı ve çevrelerindeki hızlı gelişmelerden olumsuz olarak etkilendi.
Doğal göllerimizin bazılarının yeniden doğaya kazandırabilmemiz kolay olmayacak. Ancak birçok gölümüzün su bütçelerinin aşırı çekim , kirlilik ve iklim değişikliği gibi etkilerden korunabilmesi için Göl Havzası’nın Nehir Havza bütünlüğü içinde düşünmemiz lazım. Havza ölçeğinde bütünleşik su yönetimine geçebilirsek başarı şansımız var. Ayrıca göllerimizin takibi ve korunmasından doğrudan sorumlu olacak bir kurumsal yapıya ihtiyacımız var. Bu eksikliğin giderilebilmesi için DSİ Genel Müdürlüğünde Göller ve Sulak Alanlarla ilgili bir birim kurulmalıdır. Bu birimde havzalar ölçeğinde bir Göller Ve Sulak Alanlar Sicil Kayıt Dosyası tutulmalıdır. Çeşitli kurumlarca toplanan anlık bilgiler ve gölleri etkileme riski taşıyan tüm uygulamaların bilgileri bu merkezde toplanmalıdır.
Göllerin izinsiz kullanımını ve kirletilmesini önlemeye yönelik yasal mevzuat yeni yönetim anlayışı ve göl havzalarındaki gelişmeler de dikkate alarak yeniden düzenlenmelidir
UHA HABER : Biyo-çeşitlilik açısından zengin birçok alanı Milli Parklar Kanunu kapsamında koruma altına alıyoruz. Yasalar çıkartıyoruz. Yürürlükte olan yasalara rağmen istenilen koruma sağlanabiliyor mu ?
Dursun YILDIZ : Son olarak suyundaki çözünmüş oksijen miktarı çok azalan ve aşırı kirlenen Marmara Denizi de Milli Park olarak ilan edildi. Bu karar katı koruma kuralları getirmesi açısından olumlu bir karar olarak görülebilir, Ancak Marmara Denizi gibi çok büyük alanlarda Milli Park Uygulaması tek başına değil bir bölgesel planlamanın parçası olarak yapılmalıdır. Marmara Havzası için Su Yönetim Planı hazırdır ,Havza yönetimine geçemediğimiz için uzun zamandır bekliyor. Sorunları kaynağında planlı bir şekilde ekolojik, ekonomik ve sosyolojik hedefler arasında denge gözeterek çözmek zorundayız. Sadece korumacı ve yasaklayıcı yaklaşımların yasal zorunlulukların bulunmasına rağmen yeterince işlemediğini biliyoruz. Bize göre gerek denizlerimizde gerek karasal ortamlarda biyo-çeşitliliğin korunması işi ,havza ölçeğinde topyekün bütüncül bir su ve atık su planlaması ve yönetimi işidir. Kısacası bu konu bütünleşik bir anlayışla ele alınmalıdır. Biyo-çeşitlilik açısından kritik öneme sahip bazı özgün bölgelerin Milli Park ilan edilmesi gereklidir ve çok faydalıdır. Ancak bu alanların çevresindeki sektörel faaliyetlerin ve insan faaliyetlerinin de planlı bir şekilde kontrol altında tutulması gerekir.
Ülkemizde yasal çerçevede getirilen birçok yasak ve kısıtın ,özellikle doğal çevre koruma konusunda yeterince işlemediğini görüyoruz. Bu nedenle sorunlarımızı sadece yasa çıkarma ve yasaklama anlayışı ile çözemiyoruz. Yasal düzenlemelerin toplumsal bilinç ve katılımcı yönetim ve şeffaflık anlayışı ile desteklenmesi gerekiyor. Bu da yönetimde ve kullanım alışkanlıklarımızda paradigma değişimi anlamına geliyor. Doğal çevre koruma konusunda farkındalığın taban yayılması konusunda başarılı değiliz. Bu da bir anlamda gelişmişlik düzeyi sorunu. Konuyu ekonomi, ekoloji ve sosyoloji bağlantısı içinde popülist değil toplumcu gerçekçi bir anlayışla ele alırsak çözümlere daha yakın oluruz.
Aslında gelişmiş dünya yeşil dönüşümü ve makro ölçekte lineer ekonomiden, geri dönüşüme dayalı döngüsel ekonomiye geçişi konuşuyor. Ama mevcut daha fazla tüketime endeksli küresel ekonomi ve kültür politikalarından yeni bir döngüsel ekonomi politikasına geçişin kolay olmayacağını düşünüyorum
UHA HABER : Kıyı sularımızı ve denizlerimizi kirlilikten nasıl koruruz?
Dursun YILDIZ : Kıyı sularının ve denizlerin kirliliğinin çok önemli bir bölümü karalardaki insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Denizlerin ekosistem dengesini korumanın hidrolojik çevrim ve iklim değişikliği de ilişkisi var ama asıl etki karadaki faaliyetlerin ekosistem duyarlı bir şekilde yapılmaması sonunda ortaya çıkıyor. Son 60 yılda plastik atık üretiminin 20 kat artmış. Uzmanlar dünyada yılda 60 milyon ton plastik üretildiği ve 27 milyon ton plastik atığın oluştuğunu belirtiyor. Denizlere her yıl 9 milyon ton plastik atık ulaşıyor. Mikroplastikler sucul ortamların en tehlikeli tehdidi haline geldi Bu nedenle denizel yaşamın sürdürülebilirliği denizlerde oluşan atıkların kontrolünün yanı sıra daha çok karasal üretimde ekolojik tabanlı ve doğal çevreye duyarlı üretimden geçiyor.
UHA HABER : Gelecekte su konusunda ülkelerarasında sıcak savaşlar çıkar mı ? Orta Asya’da durum ne ?
Dursun YILDIZ : Orta Doğu, Orta Asya, Güney Doğu Asya, Sahra Altı Afrika gibi bölgelerdeki sınır aşan nehir havzalarını paylaşan ülkeler arasında geçmişte olduğu gibi gelecekte de su paylaşımı gerilimler yaratabilir, hatta bu gerilim sınırlı ölçekte silahlı çatışmalara da dönüşebilir. Orta Asya’nın Fergana Vadisi bölgesinde bu çatışmalar zaman zaman yaşanıyor. Ancak bu bölge SSCB döneminde gerek ülkelerin iç içe geçen sınırları gerekse su ve toprak kaynaklarının merkezi olarak planlanmış olmaları nedeniyle bölgeye özgü birçok özellik taşıyor. Orta Asya zengin fosil enerji kaynakları nedeniyle jeopolitik önemi artan bir bölge. Bu bölgede suyun jeopolitik önemi de arttı .Bölgedeki güç dengeleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan küresel güçler su kaynakları üzerinden bunu yaratmak istediklerinde su bir araç olarak kullanılabilir. Ancak bölge ülkeleri kapalı bir coğrafyada yer alıyor ve dış dünyaya açılan ticaret yollarından su ve enerji kaynakları paylaşımına kadar birçok açıdan birbirlerine mecburlar. Bu nedenle de karşılıklı bağımlılık içinde yaşamak durumundalar. Dolayısıyla sınır aşan suların yönetimi konusunda işbirliği yerine çatışma lüksleri yok. Bu bölgede suyun bir işbirliği aracı olarak kullanılması bölge ülkelerinin yararına olacak. Bu konuda son dönemde küçük adımlar atılmaya başlandı. Bu işbirliği yerine yaşanacak gerilimler bölge dışı güçlerin bölge üzerindeki etkilerinin artması sonucunu doğurur. Hatta bu yüzden bir silahlı çatışma çıkarsa bu bir Su Savaşı yerine SU’dan nedenlerle çıkan bir savaş olacaktır. Ben bu bölgede ve dünyanın diğer birçok bölgesinde yaşanacak bir su savaşının sorunu çözmeye yönelik uygulamada uzun dönem geçerlilik taşıyabilecek bir sonucu olacağını düşünmüyorum. Bu nedenle Ortadoğu gibi geçmişi çatışma yoğun olan ve kaos içinde denge durumunda tutulan bazı bölgeler dışında su konusundaki sorunların işbirliği ile çözüleceğini düşünüyorum. Su gerilimlerinin ülkelerarasından daha çok ülke içinde iller, eyaletler, bölgeler hatta sektörler arasında daha fazla yaşanma riski var.
UHA HABER : Orta Doğu’da sınıraşan suların kullanımı konusunda gerilim artar mı?Sınıraşan suların güvenlikleştirilerek bölgesel barış ve istikrarı tehdit etmesi hangi politikalarla önlenebilir ?
Dursun YILDIZ : Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının kıyıdaş ülkeler arasında sorun olmaya başlaması GAP’ın uygulanması ile ortaya çıktı. Bu proje Dicle ve Fırat nehirlerinin sularını kullanan bir bölgesel kalkınma projesi. Türkiye için önemli olduğu kadar Ortadoğu’nun bu bölgesinin barış ve istikrarı için de önemli . Komşu ülkelerin birbirleriyle işbirliğini geliştirerek bölgesel kalkınma projeleri geliştirebilecekleri bir ortam sağlıyor. Bölgede verimli araziler ve su kaynaklarının depolanabileceği arazi şartları daha çok Türkiye’de mevcut. Bu doğal şartlar suyun kendisinin paylaşılması yerine sudan oluşabilecek faydaların paylaşımını öne çıkartıyor.
Türkiye ve Suriye arasında su kullanımı konusunda 1987 yılında bir karar alındı ve Türkiye bu taahhüdüne uyuyor. Ancak Suriye Irak ve Türkiye’nin imza altına aldığı çok taraflı bir su işbirliği anlaşması ve nehir havzası yönetimi organizasyonu mevcut değil. Bölgede uzun zamandır petrol ve enerji kaynakları ve enerji yollarına hakimiyet çatışmaları yaşanıyor. Bölgenin denize açılan kıyısı olan Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları keşfi gibi yeni gelişmeler bölgeyi doğrudan etkileyen yeni güç dengeleri ortaya çıkarıyor. Bu çok dinamik ve kararsız koşullar bölge ülkeleri arasında güvensizliği arttırıyor. Bu bir yandan su yönetimi konusunda işbirliğini engellediği gibi diğer taraftan suyun ulusal güvenlik politikası kapsamına alınması ve güvenlikleştirilmesi sonucunu doğuruyor. Bölge iklim değişikliği etkisi altında. Bu etki kıyıdaş ülkelerin bir araya gelip iklim değişikliğine uyum için ortak politika ve projeler üretmesine neden olması gerekirken bunu göremiyoruz.
Sınır aşan suların güvenlik sorunu haline gelmesinin önlenmesi için bölge ülkelerinin karşılıklı fayda esasına yönelik bölgesel işbirliği projelerine ihtiyacı var. Bölgedeki ülkelerin yönetimleri bölgeye dışarıdan müdahaleleri olabildiğince azaltacak vizyoner bir dış politika izleyerek işbirliğini ve karşılıklı bağımlılığı geliştirebilecek adımlar atmalı. Ancak Ortadoğu gibi kararsız denge içinde tutulan çatışma potansiyeli yüksek, yeni ülke sınırlarının planlandığı bir bölgede sınır aşan suların güvenlikleştirilmesini önleyebilmek çok kolay olmayacak.
Sınır aşan sularını işbirliği içinde kullanmak isteyen ülkelerin öncelikle bölgesel barış ve istikrarın sağlanması konusunda amaç birliği ,gelecek vizyon ortaklığı ve güç birliği içinde olmaları gerekiyor. Bölge dışı müdahaleler çoğu zaman bunun gerçekleşmesini engelliyor.
Sınır aşan sular bu konuda işbirliğinin oluşması için bir fırsat olarak değerlendirilebilecek iken bir gerilim unsuru ve potansiyel çatışma aracı haline getiriliyor. Bunun önlenebilmesi için bölge ülkelerinin işbirliği kanallarını sürekli açık tutması ve küçük adımlarla da olsa karşılıklı bağımlılık alanında ilerlemeler sağlamaya çalışması gerekiyor.
UHA HABER : Sayın Yıldız, bizlere zaman ayırdığınız için (UHA) Uluslararası Haber Ajansı ve (TÜHA) TÜRKUAZ Uluslararası Haber Ajansı olarak çok teşekkür ederiz.
Dursun YILDIZ : Ben teşekkür ederim.
[UHA Haber Ajansı, 17 Aralık 2021]
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın