ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Edirne Taşkınında AB'nin Hukuki Sorumluluğu Var mı ?

Dursun Yıldız İnş. Müh. Su Politikaları Uzmanı 4 Şubat 2015 Taşkın riskinin yönetimi ve taşkınlardan korunma konusu AB'nin Su Çerçeve Direktifinde ana konulardan birisi olarak ele alınmamıştı. Buna karşın Direktifin dibacesinde söz edilmiş ve hedeflenen amaçlardan birisinin taşkınların olumsuz etkilerinin azaltılması olarak belirtilmişti. Bu eksiklik daha sonraki çalışmalarda giderilmiş ve taşkın riski yönetimi konusunda AB’de standart uygulamaları hedefleyen bir direktif hazırlanmıştır. Direktifin tam adı, “Taşkın Riskinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi Hakkında AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu Direktifi”dir. Direktif taslağı 2007 yılında  Konsey ve Parlamento tarafından onaylanmış ve AB Resmi Gazetesinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Taşkın Direktifinin Amaçları - Taşkın risklerinin değerlendirilmesi ve yönetilmesi, - Taşkınların, insan sağlığı, çevre, kültürel miras ve ekonomik faaliyetler üzerindeki yan etkilerinin azaltılması, amaçlarıyla bir çerçeve oluşturulmasıdır. Taşkınlar Avrupa Birliğince önlenemez doğal olaylar olarak görülmektedir. Buna karşın bazı insan faaliyetlerinin ve iklim değişikliğinin, taşkın ihtimalini ve taşkınların zararlı yan etkilerini artırdığı da bir gerçektir. Taşkın Riski Yönetimi Direktifi de bu yan etkileri azaltmayı amaçlamaktadır. 13 Taşkın Riski Yönetimi Direktifi neleri öngörür? Direktife göre, üye ülkeler nehir havzalarında ve taşkına maruz kalan/kalabilecek bölgelerde öncelikle bir Taşkın Riski Ön Değerlendirmesi yapacaklardır. Bu değerlendirmenin yapılmasında, risk potansiyeli ortaya konacak ve geçmiş kayıtlarla işe başlanacaktır. Nehir havzasının topoğrafik ve arazi kullanımı haritası çıkarılacaktır. Taşkın olaylarında yan etkileri artıran insan faaliyetleri ve muhtemel gelişmeler de tespit edilecektir. Taşkın Zararı Haritaları: Bu aşamada taşkına uğraması muhtemel bölgelerde bir coğrafi harita oluşturulacaktır. Bu haritanın oluşturulmasında bir üçlü senaryo göz önünde bulundurulmalıdır: - Çok nadiren meydana gelebilecek taşkınlar - Zaman zaman yaşanabilecek taşkınlar (ihtimali 100 yıldan az olanlar) - Çok yüksek ihtimalle gerçekleşecek taşkınlar Zarar haritalarının unsurları; taşkının  oluşacağı bölgenin sınırları, oluşacak su derinliği ve suyun akış hızıdır. Taşkın Riski Haritaları: Oluşturulan taşkın senaryolarına göre oluşabilecek potansiyel zararlı etkiler gösterilecektir. Risk haritalarının unsurları; etkilenebilecek nüfus sayısı, etki altında kalacak ekonomik faaliyetlerin nevi, taşkın halinde kirlenmeye sebep olabilecek tesislerin durumu ve etkilenebilecek koruma altında olan bölgelerdir. Taşkın Riski Yönetimi Planı: Bu haritaların oluşturulmasından sonra ve bu haritalara dayanarak her havza için Taşkın Riski Yönetimi Planı oluşturulacaktır. Bu plan taşkın ihtimalini ve zararlı etkilerini azaltmaya yönelik tedbirleri içerecektir. Direktif uyarınca, Taşkın Riski Yönetimi Planı; - Maliyet ve fayda analizini, - Taşkın alanını, taşkının rotasını ve su tutması muhtemel bölgeleri, - Su Çerçeve Direktifinin çevreye ilişkin hedeflerini, - Toprak ve su yönetimi ilkelerini, - Şehir planlaması ve arazi kullanımını, - Doğanın korunmasını dikkate almalıdır. 14 AB'nin Hukuki Sorumluluğu Var mı ? 2007 tarihli Taşkın  Direktifi'nin   4 Maddesinde "Topluluğun Su Politikası Alanındaki Faaliyetlerine yönelik Çerçeveyi oluşturan 23Ekim 2000 tarihli 2000/ 60/EC sayılı Su yönergesinde,ekolojik ve kimyasal durumun iyileştirilmesi ve sellerin etkisinin azaltılması amacıyla,herbir nehir havzası için nehir havzası yönetim planları oluşturulması öngörülmüştür." denmektedir. 2007 tarihli Taşkın  Direktifinin  13. Maddesinde ise “İlgili bölgede selin olumsuz etkilerinden kaçınmak ve bu etkileri azaltmak amacıyla sel risk yönetimi planlarının hazırlaması uygun görülmektedir. Sel vakalarının nedenleri ve sonuçları Topluluk genelinde ülke ve bölgelerde farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle, sel risk yönetimi planlarında, bu planların kapsadıkları alanın yerel özellikleri göz önünde bulundurularak, bir yandan alanın ihtiyaçlarına ve önceliklerine yönelik çözümler sunulurken, diğer yandan da nehir havzalarında gerekli eşgüdüm sağlanmalı ve Topluluk yönetmeliğinde ortaya konulan çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi teşvik edilmelidir. Üye Devletler özellikle başka bir Üye Devlette sel riskini belirgin ölçüde arttıracak eylemlerden, bu eylemler ilgili Üye Devletler arasında koordine edilmediği ve ortak bir çözüme ulaşılamadığı sürece kaçınmalıdır". hükmü yer almıştır. Yine aynı Direktifin 17. Maddesinde “2000/60/EC sayılı Su Çerçeve Direktifi  kapsamında nehir havza yönetimi planları ve işbu Yönerge kapsamında sel risk yönetimi planları oluşturulması entegre nehir havzası yönetiminin unsurlarıdır. Bu nedenle, bu iki süreçte, 2000/60/EC sayılı Yönergenin çevreye ilişkin hedeflerine yönelik olarak ortak sinerji elde etmek ve ortak fayda sağlamak amacı ile müşterek potansiyelin kullanılması ve kaynakların verimli ve bilinçli bir şekilde kullanılmasının sağlanması ve aynı zamanda işbu Yönerge ile 2000/60/EC sayılı Yönergenin muhatabı olan yetkili makamların ve yönetim birimlerinin farklı olabileceğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.” hükmü yer  almıştır. Direktifin  22. Maddesinde ise “İşbu Yönerge temel haklara saygı göstermekte ve özellikle de Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ile tanınan ilkelere bağlı kalmaktadır. Yüksek düzeyde çevre korumasının Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 37. Maddesinde öngörülen sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun bir şekilde Topluluk politikalarına entegre edilmesini amaçlamaktadır. “ denmektedir. Sözkonusu Direktif'in  başka maddelerinde de bu doğrultuda hükümler yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Parlamentosunun ve Konseyinin kurucu üyelerindendir. Dolayısıya bu yönergede sözü edilen üye devletler statüsündedir.Ancak bu yönergenin uygulanması konusunda ve özellikle de Bulgaristan’ın sebep olduğu sel baskınlarında uygulanması konusunda  Avrupa Konseyi Türkiye’nin kendi kurucu üyesi olduğunu hatırlamalıdır. Bu durumda Meriç Taşkınlarından kaynaklanan zararlar konusunda bütün bu mevzuatın uygulanması gerekir. Başka bir deyişle hukukçular  bu koşullar kapsamında Meriç Taşkınlarından zarara uğrayan Türk uyruklu her hakiki veya tüzel kişiliğin  zararların tazmini için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurma hakkının ortaya çıktığını ileri sürmektedir. AB Su  Çerçeve Direktifi ve Taşkın Direktifi kapsamında taşkınların önlenmesi Bu genel yaklaşım çerçevesinde, Taşkın Direktifi’nin amacı, taşkınların insan sağlığına, çevreye, altyapı ve yatırımlara olan zararlarının riskini azaltmak ve yönetmek olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, Direktif taşkın ve risklerini çok yönlü sonuçları bağlamında değerlendirmektedir. Taşkın Direktifi, Su Çerçeve Direktifi’nin bütüncül yaklaşımını teyid eder. Su Çerçeve Direktifi nehir havzalarında iyi kalitede su sağlanması için sınıraşan düzeyde eşgüdümlü politikalar öngörmektedir, ancak spesifik olarak taşkınlara değinmemiştir. Bu anlamda Taşkın Direktifi, Su Çerçeve Direktifi’ni tamamlayıcı niteliktedir. Su Çerçeve Direktifi’nin uygulanmasındaki rolü açıklıkla AB Komisyonu tarafından vurgulanmıştır. Meriç nehir havzası ile ilgili olarak, Taşkın Direktifi’nin sınıraşan sularla ilgili benimsediği yaklaşım önemlidir. AB Komisyonu sınıraşan taşkınların ciddiyetini ve önemini vurgulamakla beraber, Taşkın Direktifi’nin sınıraşan sularla ilgili hükümleri Su Çerçeve Direktifi’nden farklı değildir. Komisyon, sınıraşan suların ağırlıklı konumunu şu ifadelerle vurgular: “Avrupa’daki birçok nehirin sınıraşan nehir olması, Avrupa çapındaki kararlı uygulamaların önemini artırmakta, taşkın korumayı ileri seviyelere taşıyabilmektedir. Nehir havzaları sadece Birlik içindeki politik sınırlarda bitmez; çoğu nehir havzası ve kıyı alanları farklı ülkelerle paylaşılmaktadır. Bu şartlar altında taşkın riskini sadece Birlik sınırları içinde değerlendirmek ve böyle bir yönetim yaklaşımı benimsemek teknik ve ekonomik olarak akılcı değildir.” Ancak, Avrupa Birliği dışındaki ülkelerle de sınıraşan sulara ilişkin işbirliğini vurgulayan bu duyarlı yaklaşıma karşın, Taşkın Direktifi’nin 8. Madde’sinin “genel” ifadelerle bu sözü edilen AB ötesi işbirliğinin eyleme dönüştürülmesi zordur. Bir başka deyişle, Taşkın Direktifi’nin AB sınırları ötesi uluslararası işbirliğini tanımlayan 8. Madde’sinde hükmedici, yaptırım içeren bir üslubu yoktur. AB üye ülkelerini sınıraşan nehir havzalarında taşkınlarla ilgili risk değerlendirme ve yönetme hususunda üye olmaya ülkelerle ilişkilerinde işbirliği için yalnızca motive eder. Direktif’in ilgili bu maddesine göre AB dışında olan komşularıyla sınıraşan taşkın yönetim planlarını yapmak üye ülkelerin sorumluluğundadır. Ancak uygulamada belirsizlikler içeren bu sorumluluk özellikle aşağı-kıyı(mansap) konumundaki AB dışı kıyıdaşların aleyhine bir sürecin işlemesine neden olabilecektir. 12 Direktif 2011 yılı itibariyle taşkın riski taşıyan nehir havzalarında değerlendirme yapılması ve 2013’e kadar da ciddi taşkın riski taşıyan bölgelerde taşkın haritalamalarının yapılmasını öngörmektedir. Direktif özellikle sınıraşan nehir havzalarında eşgüdümü ve geniş bir katılım ve işbirliği süreci sonucunda taşkın risk yönetim planlarının 2015’e kadar hazırlanmasını öngörmektedir. Nihai Çözüm İçin Ne Yapılmalı ? Meriç Taşkınları son 20 yıldır dramatik bir şekilde artmaktadır. Meriç Nehri sınıraşan ve taşkın yaratan bir nehir özelliğindendir. Bu nedenle Meriç Nehri taşkınlarının çözümü için havza ülkeleri arasındaki anlaşmalar çerçevesinde birbirini tamamlayan önlemlerin yer alacağı bir önlemler paketine ihtiyaç vardır (2). Meriç Nehri taşkınlarının kalıcı çözümü için öncelikle Meriç Nehir Yatağı'nın temizlenmesi ve ıslahı konusunda Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye arasında kolay uygulanabilir sürekliliği olan bir program için anlaşma yapılmalıdır.  Meriç Arda ve Tunca Nehirleri'nin Edirne merkezi itibariyle drenaj havzalarının % 97’si Bulgaristan sınırları içerisindedir. Bu nedenle Bu nehirler üzerindeki barajlar Edirne deki toplam akımın 1000 m3/sn'yi geçmeyecek şekilde işletilmesi için bir işletme programı yapılmalıdır.
  • Bulgaristan'daki Meriç Nehri Barajları için yağış-akış ilişkisi ile birlikte hidrolojik koşulları ve enerji üretimi ekonomisini de dikkate alan bir taşkın  öteleme programı belirlenmelidir. Bu program Meriç Nehri üzerindeki rezervuarların kombine bir şekilde işletilerek hem taşkının kontrollü olarak mansaba bırakılması, hem de bu işletmeden dolayı enerji üretim kaybının en az  olmasını sağlayacak bir program olmalıdır.
  • Sonuç olarak sorunun etkili ve kalıcı çözümü için; Meriç Nehri'nin ıslahı, Arda Nehri üzerindeki Bulgaristan Barajları'nın yeni bir programla işletilmesi ve/veya barajlara taşkın hacmi ilavesi için bir revizyona gidilmesi gerekecektir. Bunun mümkün olmaması durumunda en uygun yerde yeni bir taşkın öteleme barajı ya da yapay bir taşkın öteleme rezervuarı tesis edilerek taşkınların ötelenmesi  gereklidir(2).
Avrupa Parlamentosu’nun ve Konseyinin Sel Risklerinin Değerlendirilmesine ve Yönetimine ilişkin 23 Ekim 2007 tarihli 2007/60/ EC sayılı Yönergesinin Edirne Taşkınlarıyla ilgili olabilecek yukarıda verilen maddeleri taşkın  zararlarının tazmini konusunda Bulgaristan’a  sorumluluk yüklemektedir. Türkiye’nin Meriç Nehri havzasındaki taşkınlardan dolayı yıllardır yaşadığı  mağduriyetini  öncelikle AB Komisyonu’nun dikkatine getirmeli ve  Taşkın Direktifi’nde yer alan  önlemlerin  uygulanmasını sağlamak için çalışmalar yapmalıdır. Kaynak: (1) Kibaroğlu A.  2008- MERİÇ NEHİR HAVZASI SINIRAŞAN SU POLİTİKALARI  5. Dünya Su Forumu İSTANBUL 2009, Taşkın Konferansı, 19-20 HAZİRAN 2008, EDİRNE Sayfa 8 / 292 (2) Yıldız Dursun  2014 "Meriç Havzasında Uluslararası Su Yönetimi" Hidropolitik Akademi Raporu . Ankara (3) Özdemir Özbay (DSİ Eski Hukuk Başmüşaviri)  ile kişisel görüşme ve değerlendirme .      
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış