ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Yılın en önemli günü

22 Mart Dünya Su Günü

Prof. Dr. Doğan YAŞAR

PROF. DR. DOĞAN YAŞAR

SPD Yönetim Kurulu Üyesi 

Günümüzde neredeyse yılın her günü bir kutlama yaşanır ama bu kutlamaların en önemlisi tartışmasız “22 Mart Dünya Su Günüdür”. Çünkü su, yaşamın temelini oluşturması nedeni ile tarih boyunca ülkelerin ve kentlerin ileriye dönük politikalarının hazırlanmasında her zaman birinci faktör olmuştur.

Dünyada ilk barajın 6000 yıl önce, henüz dünya nüfusu 10 milyon bile değil iken Jawa bölgesinde yapılması, Anadolu’da ise henüz 600 bin civarında insanın yaşadığı 3250 yıl önce Hititler tarafından yapılması, insanlığın geçmişte ne kadar kurak dönemler yaşadığını işaret etmektedir. Aynı şekilde insanların çok tanrılı dinlerde rüzgar, gök, güneş vs. gibi doğa olaylarına tapması, çok tanrılı dinlere geçtikten sonra da yağmur dualarına çıkmaları, insanlığın her zaman su ile yani iklimlerle bir sorunu olduğunun göstergeleridir. 

Dünyada 4700 yıl önce önce Gılgamış destanı ile başlayan yazılı tarihte 15 bin savaş/çatışma/göç yer almaktadır. Ve eğer bu savaşların çıkış nedenleri dikkatlice incelendiğinde neredeyse tamamının kuraklıktan çıktığı yani sudan çıktığı anlaşılabilir. Her ne kadar son yüzyılda bu savaşlara enerji savaşları eklense de enerji savaşları çok çabuk sonlanacak ancak su savaşları insanlık var olduğu sürece devam edecektir.

İşte bu nedenle her yıl 22 Mart günü kutladığımız dünya su günü tartışmasız dünyada kutlanması gereken en önemli gündür. Ancak okullarda su konusunda eğitim  hiç eğitim verilmemekte ve yalnızca 22 Mart günü hatırlanmaktadır. Gerçekte ise anaokulundan itibaren çocuklara su konusunda eğitim verilmelidir. Çünkü henüz ciddi bir kuraklık yaşamadık ama yakın bir zamanda son yüzyılın belki de son bin yılın en şiddetli kuraklığının yaşanacağını ve bu nedenle gelişmiş ülkelerde çok ciddi hazırlıklar yapıldığı bilinmektedir.

İklimler neden neden değişir ve bu değişimler neler olur?

İklimler sürekli olarak küresel ısınma ve küresel soğuma dönemleri olarak değişir ve yağışlar her bir derece sıcaklık artışında  % 2 gibi artış gösterirken soğuma dönelerinde de azalır. Bu nedenle küresel ısınma dönemlerine yağmur çağı (verimli çağlar) küresel soğumalara da buzul çağı (kıtlık çağları) denmektedir. Yani iklimlerde optimumluk söz konusu değildir ve mevsimler sürekli olarak kayar.  İklimsel değişimlerinin tarihsel süreçte su, tarım ve balıkçılık gibi yaşamın temel faktörlerini kontrol etmesi ve günümüzde bu faktörlere ek olarak enerji için de vazgeçilmez olması, yaşam açısından sürekli ve detaylı çalışılması gereken en önemli bilim dallarından biri haline gelmiştir. Özellikle küresel soğuma dönemlerinde azalan sıcaklık ve yağış nedeni ile tarımda düşen verimlilik, zincirleme reaksiyonlar şeklinde diğer tüm sektörlerde de kendini göstermektedir. Dünya tarihi bu tür örneklerle doludur. Örneğin ciddi anlamda en son yaşadığımız 2007-2008 kuraklık döneminde ki bunun geleceğini 2004 yılında başta TRT olmak üzere görsel ve yazılı basında söylemiştim,  buğday üretiminin %7 gibi düşmesi sonucu dünya buğday fiyatları dörde katlanmış ve petrol fiyatları da 170 dolara fırlamıştı. Ve sonuç olarak dünya çok ciddi bir ekonomik krize girmişti Aynı şekilde 1929 yılındaki ABD’de tarihin en büyük borsa çöküşüne neden olan ekonomik buhranın da temelinde tarım sektöründe yaşanan büyük kuraklık yatmaktadır. İstanbul Boğazının da buz tuttuğu 1929 yılında ülkemizde çok büyük ekonomik zorluklar yaşamış ve Atatürk’ün en büyük şansızlığı olmuştur.

Ayrıca iklimsel değişimlerde insanlığın etkisi olamaz. Yani günümüzde sürekli olarak bahsedilen insan kaynaklı küresel ısınma diye bir olay söz konusu olamaz. İnsanlık yalnızca dünyamızı kirletir ve fosil yakıtlarla havayı zehirler ancak iklimleri değiştirme gibi bir gücü yoktur. Kyoto protokolü ile başlayan ve şu an Paris İklim Protokolü isim değiştiren bu söylem tamamen ticari amaçlı gündeme getirilmiştir. Çünkü 11 Aralık 1997 yılında Japonya’nın Kyoto şehrinde ön imzaların atılmasından sonra ülkesine dönen ABD Başkanı Clinton üniversitelerim çok ciddi bir tepkisi ile karşılaşmış ve o gün Kyoto’dan vazgeçmiştir. Üniversiteler Clinton’a “dünyamız 18 bin yıldan bu yana küresel ısınmada iken siz nereden çıkardınız bu insan kaynaklı küresel ısınmayı” diyerek tepkilerini ortaya koymuştu. Ve zaten saha sonrasında hiçbir ABD Başkanı Kyoto’ya imza atamamışlardı. Sonrasında Kyoto bayrağını İngiltere ve Almanya almış ve ısrarla insan kaynaklı küresel ısınma olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak Almanya ve İngiltere tarafından 2006 yılında Al Goore’a yaptırılan ve Nobel alan “Uygunsuz Gerçek” filmi İngiltere’de üniversitelerin müthiş tepkisine neden olmuş ve daha ilk haftasında İngiliz mahkemeleri tarafından İngiltere’de çok büyük bilimsel yanlışlar olduğu gerekçesi ile gösterimi yasaklanmıştır. Ve 2018 Aralık Ayında Beyaz Saray sözcüsü İngiltere ve Almanya’ya yönelik olarak “artık şu insan kaynaklı küresel ısınmayı ispatlayın” demiş ancak hala bu konuda cevap verilememiştir.

Kuraklığı son yıllarda neden çok daha fazla hissetmeye başladık?

Birleşmiş Milletler verilerine göre her 45 yılda bir dünya nüfusu %100 artmaktadır. Bu oran ülkemizde ise  %300 gibi çok daha yüksektir. Türkiye nüfusu 1960’lı yıllarda 27 milyon iken günümüzde 83 milyonlara çıkmış ve İzmir de bir milyondan 4.5 milyonlara çıkmıştır. Dolayısı ile küresel ısınma çağında olmamıza yani yağışların artışına rağmen (örneğin İzmir yıllık ortalama yağışları 2000’li yıllara kadar 690 kg iken günümüzde 710 kg’a çıkmıştır), eksik yağış aldığımız her yıl kuraklığı daha da çok hissetmemizin nedeni aşırı nüfus artışımız olduğu kadar su yönetiminde de ciddi sorunlar nedeni iledir. Çünkü ülkemizde henüz ciddi anlamda su sorunu yoktur ama çok ciddi olarak su yönetimi sorunu vardır.

Su için Türkiye ve İzmir’in yapması yapılması gerekenler

Dünyada yeraltı ve yerüstü suyu en sorumsuzca ya da en kötü kullanan ülkelerin başında gelmekteyiz. İşte bu nedenle yaşamın için olmazsa olmazı su ve tarım güvenliği için öncelikle ve kesinlikle yapılması gerekenler şunlardır;

1-         Tarım için gerekli suların artık barajlardan kapalı sistemle tarlalara ulaştırılması ve tarlalarda da damlama sulama sistemine geçilmesi gerekir. Çünkü gelişmiş ülkelerde suyun %40’ı tarımda kullanılırken Türkiye’de bu oran vahşi sulama nedeni ile %80 gibi devasa boyutlardadır. Tarım ürün desenleri, iklimsel değişimlere göre, havzalar bazında devlet tarafından belirlenmelidir. 

2-         Şehirlerde kanalizasyon sistemleri ile yağmur sistemleri ayrılmalı ve toplanan yağmur suları yeniden barajlara, göletlere ya da yeraltı barajlarına yönlendirilmelidir. Çünkü kurak yıllarda yağışlar %20 civarında eksik yağacak ve  barajlar çok da çabuk boşalacaktır. Bu nedenle özellikle İzmir gibi büyük kentlerde son yıllarda kanalizasyon ve yağmur suları zaten ayrılmaya başlanmıştır. Eğer yağmur sularının bir kısmı barajlara yönlendirilebilirse su sorunu oldukça hafifleyecektir. Ve bu çalışmaların bir an önce başlatılması gerekmektedir.

3-         Arıtma tesislerinden arıtılan sular, özellikle Ege Bölgesi gibi dünyanın en verimli tarım alanlarına sahip bölgelerde, yeniden tarım alanlarına yönlendirilmedir.

4-         Yeraltı barajlarının planlanması şarttır. Tarım Bakanı Sayın Pakdemirli 150 civarında yeraltı barajı planlandığını geçtiğimiz günlerde açıklamıştı.

5-         Türkiye’deki tüm suların tek elden yönetilmesi gerekmektedir. Tüm devlet kurumları bir şekilde suya karışmakta bu da işin içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olmaktadır.

6-         Şehir şebekelerinde kayıp kaçak oranları düşürülmeli ve sular çok daha dikkatli kullanılmalıdır. Örneğin ABD, Pinatubo yanardağının patlaması sonucu sıcaklığın 0.5 derece gibi düşmesi nedeni ile artan 1992 kuraklığında rezervuarlarını 1.5 litre kadar küçültmüştür. Bunu biz de rezarvuarlara 1.5 litrelik pet şişeler koyarak yapabiliriz.

Su konusunda İzmir için ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Çünkü, Türkiye su potansiyeli 2000 metreküp civarında olup dünyada su fakiri ülkeler sınırındadır. İzmir ise 600 metreküp ile fakirin de fakiridir. Halen İzmir suyunun önemli bir kısmını Manisa’dan kuyulardan almaktadır. Ancak 2022-2023’lerde beklenen olası mini soğuma yani ciddi kurak dönemde Manisa su vermeyecektir. Çünkü 1972 ve 1992 ve 2008’li yıllarda (ki 2008 yılında Tahtalı %5’lere düşmüştü) köyler arası su savaşları yaşanmıştı. 1970 kuraklığında Buca Belediyesi ile İzmir Belediyesi arasında dahi su savaşları yaşandığını hatırlarsak İzmir’i çok zorlu günler beklediğini söyleyebiliriz.

Özetle yağdı yağmadı, küresel ısınma küresel kuraklık getirir gibi hurafe bile olamayacak iddiaları bir kenara bırakıp suyun verimli kullanımı ile tarım için projeler üretmeliyiz. Çünkü 2020’lerden sonra daha sert ve daha uzun sürecek bir mini soğuma yani kurak dönemin gelme olasılığı çok fazla.  Tüm dünya bu döneme hazırlanıyor. İyi bir su ve tarım politakası ile Türkiye gelecek olan bu mini soğuma (mini buzul) döneminde cari açığını çok rahatlıkla kapatabilir.

Zaten bu nüfus artışına, hiç kuraklık oluşmasa dahi bu yönetim sistemi ile, su yetiştirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle özellikle yerel yönetimlere çok büyük görevler düşmektedir.

22 Mart Dünya Su Gününüz Kutlu Olsun!!!

Kaynak: https://www.izmirgazetesi.com.tr/22-mart-dunya-su-gunu-makale,419.html

Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış