ÜLKEDE SU BARIŞI DÜNYADA SU BARIŞI 

Genel

Türkiye bir tarım ülkesi mi, değil mi?

Prof. Dr. Harun Raşit Uysal
Sonda soracağımı başta sorayım. Türkiye bir tarım ülkesi midir? Şayet tarım ülkesi ise, buğdaydan mısıra, soyadan tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mercimeğe kadar neredeyse her ürünü neden ithal ediyor? Böylece ciddi miktarlardaki dövizi başka ülkelerin çiftçilerine öderken, neden Belçika büyüklüğündeki bir toprak parçasını terk ediyor? Şayet tarım ülkesi değilse, her ne kadar ‘Bütünşehir Yasası’ ile köyler mahalle olup, tarımsal nüfus yüzde 8’lere kadar geriledi gibi görünse de, neden hâlâ 20 milyona yakın bir topluluk tarımla uğraşıyor, ekiyor, biçiyor ve hayvan yetiştiriyor? Buyurun siz yanıtlayın. Gerçekten zor bir soru, değil mi? Yukarıdakilere bakınca hem öyle hem de değil. Yanıtlanması zor bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyorsunuz değil mi? Paralar başkasına gitti Tarımda çöküş, 1980 yılında, alınmasında Özal’ın etkili olduğu, 24 Ocak kararları ile başladı. O zamana kadar kendi kendine yeten ve sayıları iki elin parmağını geçmeyen ülkeler arasında Türkiye de bulunuyordu. O zamandan bu zamana uygulanan neoliberal politikalar, tarımdaki kopuşu hızlandırdı. Tarımın sosyoekonomik yönünden ziyade, sadece kâr-zarar hesapları yapılarak ithalat öne çıkarıldı. Tarım alanları ile meralar peyderpey ranta kurban edilerek, yapılaşmaya, toplu konutlara, enerji santrallerine, maden ve taş ocaklarına açıldı. Gelinen noktada, kazanamadıkları ya da ranta kurban giden tarlalarından yeterli verimi alamadıkları için köylüler, Belçika büyüklüğündeki bir tarım alanını terk ederek şehirlerin çeperlerine yerleşti. Hem artan nüfusun hem de şehirlere ayak uydurmaya çalışan köylülerin yeni tüketici kitlelerini oluşturmaları nedeniyle, ülkenin gereksinim duyduğu tarım ürünleri ve gıdalar, gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş birçok ülkeden ithal edilmeye başlandı. Ülke, böylece kendi üreticisinin cebine koyması gereken parayı, diğer ülke üreticilerinin cüzdanına yerleştiriverdi. Halbuki tarım bir yandan ülke insanının ve o ülkeye gelen turistlerin karnını doyuruyor, diğer yandan da yarattığı endüstriyel hammadde ile birçok sanayi sektörünü de besliyor. ‘Kooperatif’ politikası Türkiye’nin 450 milyar dolara ulaşan dış borcu ve bir türlü kapatılamayan cari açığı olduğu düşünüldüğünde, büyümenin motor gücü olan tarımsal üretimin ve tarıma dayalı sanayinin önemi daha da ortaya çıkıyor. En azından üretim yapılırsa, dışarıya döviz çıkışı önlenir ve bu şekilde Türkiye elindeki dövizi dışarıya kaptırmaz. Böylece dış borcun büyümesi de engellenmiş olur. Yine, Türkiye’nin enerji ve yüksek teknoloji gerektiren ürünlerdeki ithalatını şimdilik azaltamayacağı düşünüldüğünde, bu durumun önemi daha da öne çıkıyor. Tarımın geliştirilmesi kararı alınırken, mutlaka köylülerin kooperatifler şeklinde örgütlenmesi, bir politika haline getirilmeli. Kooperatif çatısı altında birleşme demek, üretim içinde kalma, şehirlerdeki kaosun önüne geçme, işsizliği azaltma, üretim maliyetlerini düşürme, kaliteli ürün elde etme, daha yüksek gelir elde etme, kısacası ‘birlikten kuvvet doğması’ demektir. Her zaman söylediğimiz gibi... Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/turkiye-bir-tarim-ulkesi-mi-degil/harun-uysal/ege/yazardetay/21.12.2017/2576651/default.htm
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın

Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın

(E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır)
Yorumu Gönder
Henüz Yorum Yapılmamış