Suyun Statüsü II
Suyun” İktisadi Niteliği ve Ekonomik Bir Mal” Olma Özelliği
Ekonominin dilinde "serbest mal" olarak kabul edilen su, tıpkı hava gibi, kıt olmadığı için piyasa yasalarına tabi tutulamıyordu. “Suya bir bedel belirlenecekse, bu suyun kendisi için değil, onu bir yerden başka bir yere taşıma amacıyla ortaya konan emeğin ve yapılan harcamaların karşılığıydı. Suyu musluklardan akıtan, her evin mutfağına taşıyan kamusal bir hizmetin devamlılığını sağlama amacıyla alınan bir bedeldi söz konusu olan. Su ne bir piyasa malı, ne de bir kamu malı olarak görülmüyordu. Doğanın ve yaşamın bir parçasıydı. Suyun her eve özel olarak gelmeye başlaması metalaşma sürecinin zeminini hazırladı. İşlenip, paketlenmesi ise piyasa malı olarak alınıp satılmasını kolaylaştırdı”.
“Suyun ekonominin içerisine çekilmesinde su yapılarının (barajlar, kuyular, taşıma ve dağıtım sistemleri, şehir şebekeleri) tarihsel gelişiminin rolü ortaya konmuştur. Suyun doğal döngüsünün dışında depolanma, taşınma ve arıtılması ile suyun su olmaktan çıktığını ve H2O olarak adlandırılması gereken tatsız, kokusuz ve cansız bir kimyasal maddeye dönüştürüldüğünü iddia etmektedir” 20. yüzyılda başlayan ve 21. yüzyılda da devam eden ekolojik bozulma –ve buna bağlı olarak yaratılan kriz söylemi- ile özel sektörün kıtlığı yeni bir yatırım aracına dönüştürdüğü belirtilmektedir. Kıt kaynağın ekonomik değerinin artacağı görüşünden hareketle, kıtlık durumunda doğal zenginliklerin değerinin artacağı; böylece yeni kârlı sektörlerin ortaya çıkacağı kabul edilmektedir. Bu bağlamda su krizi söylemi de su kıtlığı yaklaşımı da suyun ekonomik bir mal olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır.
Suyun ekonomik bir meta olarak kabulü, paylaşımı, düzenlenmesi ve değişimi konularında piyasa kurallarının geçerli olması, kıt kaynağın optimal kullanımının sağlanmak istendiği anlamını taşımaktadır.
Bu durum suyun fiyatlandırılması ve ticarileştirilmesi sonucunu doğurmaktadır; bu sonuca bağlı olarak da insanların ve diğer doğal varlıkların temel yaşamsal gereklilikleri için suya erişimleri ikinci plana itilebilmektedir.
Adam Smith’in Ulusların Zenginliği eserinde ortaya koyduğu ünlü elmas-su çelişkisi çerçevesinde liberal düşünce geleneğinde su,
“serbest mal” olarak tanımlanmakta ve insanlar için kullanım değeri yüksek, ancak değişim değeri bulunmayan bir meta olarak görülmektedir. Neoliberalizmin yükselişi ile birlikte bu düşünce değişmiştir. Su artık “kıt” bir ekonomik mal olarak gösterilmeye başlanmıştır Bir şeyi meta olarak tanımlamaya yetecek kriterlerin başında o şeyin insana yararlı olması gelir. Fakat tek başına bu kriter o şeyi meta olarak tanımlamaya yetmez. Çünkü şey’lerin metalara dönüşebilmesi için kullanım değerinin yanı sıra değişim değerine de sahip olması gerekir. Kullanım değeri ekonomi politiğe ait bir kavramdır. Kapitalizmde ürünlerin tek başlarına kullanım değerleri olarak üretilmeleri mümkün değildir; kullanım değerinin yanı sıra değişim değeri de içermek zorundadır. Metalaşma insan emeğinin ürünlerinin salt kullanım değeri olma özelliklerinin ortadan kaldırılarak birer değişim değerine dönüşmesi ve üretimin, ihtiyaçların karşılanması için yapılan üretimin yerini almasıdır.
Suyun ekonomik bir meta olarak kabulü, paylaşımı, düzenlenmesi ve değişimi konularında piyasa kurallarının geçerli olması, kıt kaynağın optimal kullanımının sağlanmak istendiği anlamını taşımaktadır.
Bir malın kamu malı olarak nitelik kazanabilmesi için iki temel özelliğe sahip olması gerekmektedir. Bunlar; bireylerin malın tüketiminden dışlanamaması, bir başka ifadeyle söz konusu malın fiyatlandırılmasının mümkün olmaması ve malın tüketiminde rekabetin tesisinin mümkün olmamasıdır.
Şebeke suyu hizmeti, şehirlerde yerleşik hane halkları tarafından kullanılacak suyun çıkarılması, depolanması, çeşitli işlemlerden geçirilmesi, dağıtımı, atık suyun toplanması, atık suyun işlenmesi ve doğaya geri kazandırma aşamalarını
ifade etmektedir.
[1] Şebeke suyu hizmetleri bakımından, suya erişimin şebeke erişime bağlı olması nedeniyle dışlanabilirlik ilkesinin geçerliliği ileri sürülebilir. Bu yönüyle su, iktisadi bir mal özelliği kazanmış olup, söz konusu hizmetler ücretlendirilmeli ya da ücretlendirilmektedir.
Şebeke suyu hizmetleri değerli mal kapsamında kabul edilmektedir. Bu noktadan hareketle şebeke suyu hizmeti, temel insani ihtiyaçları karşılayacak ölçüye kadar değerli mal olarak kabul edilebileceği ve kamu otoritesinin sunumuna konu olacağı, temel ihtiyaçların ötesine geçen miktarların ise özel mal kapsamında kabul edilebileceği görüşü de ileri sürülmektedir
Şebeke suyu sektörünün heterojen ürün (yüzey ve yeraltı suları, işlenmiş sular ve atık sular kalite farklılığı) niteliği, hane halkları, endüstri ve tarım kesiminin farklı nitelik ve kalitede ürün gereksinimi ve ekolojiye yönelik olarak yaratılan negatif dışsallıklar piyasa aksaklıklarına yol açmaktadır. Ayrıca yaşamın devamlılığı bakımından zorunlu bir ürün niteliği taşıması, dolayısıyla tüm hane halklarının belirli bir miktar tüketmesinin temin edilmesinin zorunluluğu bakımından farklılık arz etmektedir.
Özetle;
Su yönetiminin özelleştirilmesini savunan ve neoliberal politikalarla desteklenen anlayış; suyu kıt bir kaynak olarak tanımlamakta ve bu kıt kaynağı ekonomik bir değer olarak ele almak gerektiğini, suyun bir hak değil, bir ihtiyaç maddesi olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır.
Kamu otoritesi tarafından yönetilen sistemlere yönelik eleştirilerin başında; düşük hizmet kalitesi, etkinsiz yönetim, aşırı kullanım ve israf, maliyetin altında fiyatlama ve buna bağlı olarak
gelişen finansal sorunlar, etkin işlemeyen sübvansiyon sistemi, yüksek işgücü maliyetleri, düşük işgücü verimliliği, yetersiz regülasyon çerçevesi, çevreye yönelik negatif dışsallıklar yer almaktadır.
Tüm bu tanımlama ve savunular gerekçelendirilirken ileri sürülen en önemli argüman, suyun fiyatlandırılması ile birlikte tüketiminin azalacağı, yani su israfına son
verileceği yönündedir. Buna göre, su hizmetlerinde tam maliyetlendirme yöntemi sayesinde daha kaliteli su hizmetlerinin vatandaşlara ulaştırılabileceği, kamusal hizmetlerde yaşanan yolsuzluk ve gevşekliğin özel sektör işletmeciliğinde yaşanmayacağı, bu sayede su ile ilgili tüm tasarruf kalemlerinin artacağı ve su ekolojik sisteminin korunabileceği iddia edilmektedir.
Suyun “ekonomik bir meta olduğunu” savunan görüş, suyun temini için yapılan yatırım bedelinin ve işletme-bakım giderlerinin geri ödenmesini sağlayacak “su tarifelerinin”, yeni yatırımlar için kaynak oluşturacağını ve finansman sıkıntılarını gidereceği savını ileri sürmüştür.
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın